Şimdi bu "ilmin" kısa bir
tarihçesini yapalım. Bu "ilim" nereden geldi, hangi
memleketlerde ilgi gördü? Bu çizgilerin haber verdikleri şeylere
önem veren insanlar nasıl hareket ettiler? Bu sorulara yanıt
vermeye çalışalım.
EL FALINI "İCAT EDENLER"
El falının bir tarihçesi olabileceğini hiç düşünmediniz değil
mi? Bu fal şeklinin daha çok batıl itikatlara inanan kimseler
tarafından ortaya atıldığını ve sadece kapı, kapı dolaşan
çingeneler için bir kazanç vasıtası olduğunu zannediyorsunuz
değil mi? Eğer bunu düşündünüzse, bunun sebebi el falı hakkında
fazla bir şey bilmemenizdir.
El falı ilk olarak Hindu'larda başlamıştır. O çağlarda ilmin
başlıca konusu insandı. Hindu'lar insan'ı kainatın en mükemmel
varlığı sayıyorlardı. Onların nazarında insan gerçekten Allah’ın
evladı idi ve dünyada her şey onun için, onun kullanabilmesi
için yaratılmıştı. Bunun içindir ki, insanı inceleyerek tanrıyı
öğrenmeye imkan bulacaklarını zannediyorlardı.
Gözlerini göklere doğru çevirmişlerdi. Yıldızların insanın
hayatı üzerinde etkili olup olmadığını araştırıyorlardı. Meşhur
"Fadik" rakamlarını da ilk kez Hindular bulmuşlardı.
BURÇLARIN ETKİSİ
Aynı zamanda herhangi bir burç'ta doğan bir insanın falan yahut
filan karakterde olacağını, doğuştan falan yahut filan
yıldızların şu veya bu durumlarda olmalarının bir rol
oynayabileceğini ilk kez ileri sürenler onlardır. Bildiğiniz
gibi, bugün dahi burçların insanların hayatı üzerine etki
ettiğine inanan pek çok insan vardır.
Hindular önce vücudun çizgilerini ve şeklini tetkik ederek "Mastrika"
adını verdikleri bir ilim kurdular. Ondan sonra eldeki çizgilere
dikkat ettiler ve "Samudrika" adını verdikleri el falının
esaslarını kurdular.
FİLOZOFLAR DA EL FALI BİLİYORLARDI
Hindulardan sonra el falı öncelikle Çin'de, Tibet'te, İran'da,
Mısır'da ve nihayet eski Yunan'da ilgi gördü. Özellikle eski
Yunan'da çok itibar edilen bir şeydi. Yunan filozoflarından
birçoğu el falını öğretiyorlardı.
Filozof Anaksagoras milattan 440 yıl önce öğrencilerine bu el
falını öğretmiştir. Hispanus Büyük iskender'e el falı konusunda
bir eser göndermişti. Bu esere sonradan "Altın harflerle yazılı
eser" adlı verilmişti.
SEZAR KARŞISINDAKİNİ NASIL TANIMIŞTI
Aristo, Paracelsus, Cardamis ve İmparator Augustus gibi
kimseler, o devirde, el falına çok önem vermişlerdir. Sonradan
tarihçi Josep Huş'un kaydettiğine göre, Sezar el falını o kadar
iyi biliyordu ki, kendisine Herod'un oğlu süsünü veren bir adam
Sezar'la görüşmek istemiş, fakat Sezar bu adamın elinde kraliyet
işaretlerini görmediği için Kral Herod'un oğlu olmadığından
şüphelenmiş, sonra da bunun doğru olduğu anlaşılmıştı.
Roma İmparatorluğu'nun yıkılmasını takip eden korkunç
savaşlardan sonra el falı da birçok diğer ilimler ve sanatlar
gibi unutuldu. Batıl itikatlar seviyesine indi ve kapı, kapı
dolaşan çingenelerin yahut göçebelerin işi oldu.
NEDEN YASAKLANMIŞ
Ancak 1475 yılında bir Alman, "El-Çizgilerini OEla Sanatı"
isminde bir kitap yayınladı. 1490 yılında (Cyromantia Aristotlis
cum Figurs) isimli eser yazıldı. Bu eser bugün İngiltere'de
Birtish Museum'dadır.
Avrupaya yayılan el falı, sonra İngiltere'ye de yayılmış fakat
Kral VIII. Henry, belki de talip olduğu kadınlar geleceklerini
el fallarından öğrenirler diye el falını yasaklamıştı. Bilindiği
gibi Kral VIII. Henry evlenmiş olduğu bütün eşlerini
katletmiştir.
Fakat ne gariptir ki, Kral VIII. Henry'nin kızı Kraliçe
Elizabeth'de el falına çok merak.sarmış ve bu sanatın
ilerlemesini teşfik etmiştir. Böylece İngiliz Sarayına ilk
olarak resmen bir falcı tayin edilmiş ve Dr. John pee
dönemindeki bu falcı Kraliçe Elizabeth’e birçok işlerinde
tavsiyelerde bulunmuştur. Bir gün falcı Dr. John Dee, Kraliçe
Elizabeth'e İspanyol armadasının İngiltere'ye hücum etmesinin
muhtemel olduğunu söylemiş, bunun üzerine armadanın yolunu
kesmek üzere harp gemilerinin yapılması emredilmiştir.
AKLIN HİZMETÇİSİ
O tarihten bu yana el falı daima insanların araştırma isteğini
tahrik edip durmuştur. Akıl ile el arasında, vücudun başka bir
organı ile akıl arasında olduğundan daha fazla duyu sinirleri
vardır. Bu sinirler nesiller boyunca o kadar büyük bir önem
taşımıştır ki, el hareketli olsun hareketsiz olsun daima
"insanın zihninden geçen herhangi bir düşüncenin en sadık
hizmetçi sidir." denilebilir.
1853 Yılında profesör Mesmer isminde bir bilim adamı
parmaklarının ucunda ve el'in avuç içi çizgilerinde, belleğe
bağlı sinirlerin uçlarının bulunduğunu ve bu uçların, bir insan
yaşadıkça birtakım titreşimlerde bulunduğunu ispat etmiştir.
Demek ki, çizgiler bir insana mizacını, karakterini hatta sağlık
durumunu ortaya sermektedirler. Bu bakımdan dünyada hiçbir
insanın avucundaki çizgilerin neden başka bir insanın avucundaki
çizgilere benzemediğini kolaylıkla anlamak mümkündür.
DOĞADA HİÇBİR ŞEY SEBEBSİZ DEĞİLDİR
Sir Thomas Browne, "Religoio Medici" isimli eserinde şunları
yazmıştır:
"Yüzümüzdeki çizgilerden başka elimizde de birtakım esrarengiz
çizgiler yardır. Bunların rastgele bir şekilde çizildiklerini
zanetmiyorum. Zira onları çizen el hiçbir zaman bir şeyi
sebepsiz yapmaz... Bundan başka, şuna da eminim ki, kendi elimde
gördüğüm işaretleri ve çizgileri asla başka bir elde
bulamayacağım."
İnsanlar, yüz hatlarının mesela burnun, gözlerin yahut
kulakların sınırlı birer şekli olduğu kabul edildiğine göre,
eldeki çizgilerin de sınırlı bir şekilde olması gerektiğini
kabul etmişlerdir.
Burnu anormal derecede iri olan bir insanın yüzüne baktığınız
zaman "Bu adamda bir anormallik var" diye düşünürsünüz ve bu
hususta haklı olabilirsiniz. Aynı şekilde mesela: "Bir kadının
yahut bir erkeğin elinde akıl çizgisinin herkesin elinde olduğu
gibi ufki olacak yerde birdenbire yukarıya doğru uzadığını
görünce, haklı olarak: "Bu insanda bir anormallik var diye
düşünebilirsiniz.
HER ÇİZGİNİN ANLAMI VAR
Fakat el falında biraz daha ileri giderek böyle bir çizgisi olan
bir insan hakkında ''cinayet işlemeye eğirimi vardır" diye
düşünebilirsiniz. Aynı zamanda el falı hakkında daha fazla bir
bilginiz varsa "Bu insanın falanca tarihte bir cinayet işlemesi
muhtemeldir" diyebilirsiniz.
Aynı şekilde bir insanın elindeki çizgilere bakarak ne kadar
başarılı olup olamayacağını anlayabilirsiniz. Zira bir insanın
hayatta başarılı olup olmaması kabiliyetlerine, eğilimlerine
bağlıdır. En mütevazı ailede doğmuş olan bir bebeğin elinde net
bir şekilde bir başarı çizgisi varsa, bu çocuk, ileride
karşısına çıkan engeller ne olursa olsun, hepsini yener ve
başarılı olur. Öğreniminin veya kültürünün az olması ona engel
olmaz. Çocuk ne pahasına olursa olsun kişiliğini geliştirmek
imkanını bulur.
KIRIK KÖPRÜYE GELMEDEN
Bilgi eksikliğini gerekiyorsa akşam kurslarına devam ederek
tamamlar ve daha ilerideki yıllarda içindeki bu irade ve azim
onu hayat mücadelesinden alıp ön plana geçirir. Böylece çocuk
doğarken sahip olduğu yetenek sayesinde kendisini geliştirir.
Bir insanın elinde cinayet eğilimini gösteren çizgi nasıl daha
çok küçük yaşta kendini belli ediyorsa, o insanın başarıya
ulaşıp ulaşamayacağını ve yetenek sahibi olup olmayacağını
gösteren çizgiler de daha küçük yaşta kendilerini belli ederler.
Bu yetenekleriyle de başarıyı sağlarlar.
Bir insan herhangi bir yerden geçerken karşısına yıkılmak üzere
olan bir köprü gelirse, başka bir yola mı sapar yoksa köprünün
tamir edilmesini mi bekler? Yoksa bu köprünün yıkılmak üzere
olduğunu gördüğü ve bunun peşin işaretlerini hissettiği halde,
buna önem vermeyerek yoluna mı devam eder?
Şüphesiz, akıllı bir insan bu son hareketi yapmaz. Bir insan
elindeki çizgilerde hayat yolunda kendisini böyle bir şey
bekliyorsa, bu işareti hesaba katarak zamanında tedbir alarak bu
yıkık köprüye doğru kendisini yönelten eğilimlere gem vurabilir.
Hatta gerekiyorsa bambaşka bir yol da seçebilir.
ÇİZGİLER BİRER "HABERCİ" DİR
Elinde cinayet işleyebilir işaretleri bulunan şahıs, belki de
çocukluğunda gayet uslu bir çocuktu. Fakat henüz çocukluğunda
elinin içindeki çizgilerden, iradesini kemiren zaafların
işaretini oElasını bilmediği için daha o zaman ruhunda kötü bir
tohum halinde gelen eğilimlerinin gelişmesine fırsat vermiştir.
Aradan yıllar geçtikten sonra zavallı annesi, oğlunun işlediği
cinayet yüzünden idam cezası ile cezalandırıldığı zaman büyük
bir olasılıkla çocuğun elindeki o "kırık köprü'' işaretini
görmemiş olduğu için vaktinde tedbir alamamış olduğunu aklına
bile getirmemiştir.
Birçok durumda olduğu gibi, bu olay da bilgisizliğin bir
neticesidir. Zamanında tedbir alınacak bir durumun olduğunu
bilmemekten ileri gelmiştir. Bir genç kız evlenince, mesut olup
olmadığını bilmek ister, elindeki çizgiler, ona hemen
evlenmektense, bir müddet daha beklediği takdirde, daha mesut
bir evlilik yapacağını işaret ediyorsa, bunu görüp ona göre
hareket etmesi şüphesiz mesut olma şansını çok daha fazla
arttırır.
ZAMANINDA TEDBİR ALMALI
Tabiat hiçbir şeyi boşuna yaratmaz. Her şey insanlığın en
mükemmel seviyesine ulaşmasını temin edecek şekilde
yaratılmıştır. Tabiatın bu planının işaretleri elimizdeki
çizgilerde mevcuttur. Doğru bir şekilde bu çizgilere bakılırsa
bir insan kendisini daha mükemmel bir hale getirmeye çalışabilir
ve böylece kendi kendini tanıyarak en iyi kabiliyetlerini
kullanmanın çarelerini bulabilir.
|